2.Bölüm: Ona mesaj göndereyim mi?

     Duygusal veya resmi bir vedalaşma yapamadıkları için, bir hafta sonra vedalaşma amaçlı bir mesaj gönderdi. Mesaja duygu yüklü cümleler de ekledi. Ondan gelecek cevabı beklerken oldukça heyecanlıydı. Kısa süre sonra beklediği mesaj geldi. Kendi yazdığı kadar duygusal olmasa da yeterliydi. Sonraki günlerde yeni mesajlarını beklemeye başladı… Telefonuna bir mesaj geldiğinde, bildirim aldığında artık heyecanlanıyordu. Ekranda onun ismini görmek bile yetiyordu.
    Gönderdiği mesajlar gittikçe daha da duygusal olmaya başladı. Ona olan ilgisini açıkça belli ediyordu. Gelen cevaplar kendi yazdığı kadar uzun ve duygu yüklü değildi. Kendi duyguları daha yoğundu ama hala bir kararsızlık içinde olduğu mesajlarında belli oluyordu.
    Gelen mesajları tekrar tekrar okuyor, kadının duygularını anlamaya çalıyordu. Bazen bir cümleyi defalarca tekrar edip düşünüyordu. Bu, onu gittikçe daha fazla bağlıyordu. Duyguları yoğunlaşsa da hala kararsızlık içindeydi. Gelen mesajların belirsizliği, kadının duygusunu net belli etmemesi, onu daha çok düşündürüyordu.
    Gittikçe güçlenen duyguları, yeni bir mesaj gönderirken daha çok heyecanlanmasına, gönderip göndermemekte kararsızlık yaşamasına neden oluyordu. Sevilen kişiden korkma gibi bir duygu yaşadığını düşündü. Bir mesaj; evliliğe doğru gidecek yoğun bir süreci başlatabilir veya her şeyi tamamen bitirebilirdi…
    O kritik mesajı göndereyim mi? Ona açılayım mı? Bazen kafasına takılan konuları ortaya atar, etrafındaki insanların düşüncelerini, bilgilerini, tecrübelerini dinler, sonra bunları akıl süzgecinden geçirerek kullanırdı. Tecrübe edilmiş bir konuda, aynı hataları tekrar yapmak, ona göre gereksizdi. Çünkü birçok kişi gereksiz yere acılar ve travmalar yaşıyor, sonra psikolojisi bozulmuş olarak hayata devam ediyordu.
    Lise çağındaki gençler arasında yaygın olan pembe aşk romanları, her şeyi yaşayarak öğrenmeyi, düşüp kalkmayı önerir. O romanlardaki fikirleri doğru zannederek uygulamaya kalkan gençler, kısa süre sonra kendilerini bir çıkmazın içinde bulur. Hayat; bir yemek tarifi veya oyun değil ki yeniden deneyesin… Her şeyi yaşayarak öğrenmenin doğru olmadığını, maalesef psikolojilerini ve hayatlarını mahvederek öğrenmiş oluyorlar…
    Genç adam, kafasını meşgul eden kadın hakkında kimseye bir şey söylemiyor, onu ve onunla ilgili duygularını çok özel görüyordu. Konuşmalarının ve sorularının genel olmasına dikkat ediyordu. İlk mesaj, ilk adım, karşıdaki kişinin duygularını anlama süreci hakkında kafede konuşuyorlardı. Kafeci, bu konularda bilgili ve tecrübeli olduğu için, bazen konuşmalara o da dahil oluyordu:
    Kafeci:
    “Birisinden hoşlanan kişi mutlaka bir adım atar, bir şeyler yapar. Atmıyorsa, yeterli derecede hoşlanmıyordur. Medenice bir adım atıp, iletişim kurmaya çalışmalı, karşıdaki kişinin de duygularını öğrenmeli. Aylarca, yıllarca, belki bir ömür boyu ‘acaba beni seviyor muydu’ şüphesi içinde yaşayıp, kendimizi heba etmemeliyiz. Sevmediğini öğrendiğimizde belki kısa bir süre üzülebiliriz ama ömür boyu şüphe içinde yaşamak daha kötüdür.”
    Müzik Öğretmeni bir filmden örnek verdi:
    “Love Actually-Aşk Her Yerde filminde, küçük çocuğun sevdiği kıza duygularını ifade etme çabalarını izlemişsinizdir. Çocuk enstrüman öğreniyor ve törende kızın ilgisini çekmeye çalışıyordu.”
    Farklı aşk hikayelerinin anlatıldığı filmde, çocuğun duygularını ifade etme sahnesinde, babası ile arasında şöyle bir konuşma geçiyor:
    Baba: Harika çaldın evlat.
    Çocuk: Sağol, ama bir işe yaramadı.
    Baba: Öyleyse söyle ona.
    Çocuk: Neyi?
    Baba: Onu sevdiğini söyle.
    Çocuk: Hayatta olmaz. Hem bu akşam gidiyor.
    Baba: Bu daha iyi ya... Sam, kaybedecek bir şeyin yok, ayrıca ömür boyu pişman olursun.  Ben annene yeterince söyleyememiştim. Her gün söylemeliydim, çünkü her gün mükemmel biriydi. Filmleri izledin evlat. Bitene kadar bitmez.
    Çocuk: Pekala baba. Bitirelim şu işi. Gidip aşkın bizi getirdiği şu hale son verelim.


love-actually-ask-her-yerde

Love Actually-Aşk Her Yerde filminde, küçük çocuğun sevdiği kıza havalimanında yetişip, son anda duygularını ifade etmesi.


Love Actually-Aşk Her Yerde filminde, küçük çocuğun sevdiği kıza havalimanında yetişip, son anda duygularını ifade etmesi.

    Doktor, bu konularda aceleci ve duygusal davranmaya karşıydı. Karşıdaki kişiyi iyi anlamak gerektiğini söyledi:
    “Filmler ve kitaplar cesaret veriyor ama önce bir karar vermek gerekmiyor mu? Bir adım atmadan önce, karşındaki kişinin tutum ve davranışlarını, huyunu, ahlakını ölçüp biçeceksin. Olaylar karşısındaki tepkilerini izleyeceksin. Nasıl bir gelecek olduğunu düşünüp göreceksin. Sonra o adımı, mesajı atacaksın. Karşındaki kişi “evet” derse afallayıp kalmayacaksın.”
    Doktorun bu sözleri onu iyice şüpheye düşürdü. Çünkü biraz kararsızlık yaşıyordu ve karşısındaki kadını da tam anlayamamıştı. Hayatta yapacağı işi ve mesleği için yıllarca eğitim alan, zorlu sınavlardan geçen bir insan, neden bir ömür boyu birlikte yaşayacağı eşini seçerken, bu kadar aceleci ve özensiz davranıyordu?
    Karşıdaki kitapçıda çalışan kadın, çok fazla çaba göstermenin bir işe yaramayabileceğini söyledi:
    “Bir insan, adım atmada, mesaj atmada tereddüt yaşıyorsa, zor giden bir şeyler var demektir. Tek bir mesajla her şeyin değişeceğini sanmıyorum. Çok güzel cümleler de kursanız, şiirler de yazsanız yetmez. Söylediğinizde onun kalbini fethedecek bir cümle yok.”
    Kafeci’nin babası denklik üzerine konuştu ve kalple ilgili çok bilinen bir ayetten* bahsetti:
    “İki taraf biri birinin dengi olmalı. Bir tarafın sürekli çabalamasıyla, zorlamasıyla ilişki yürümez. Allah kalpleri birleştirmedikten sonra, dünyayı önüne koysan bile bir işe yaramaz.”
    Bir süre yaşlı adamın kalple ilgili söylediklerini düşündü. Filmlerde, romanlarda, gerçek hayatta, bir kalbi kazanmak için yapılan olağanüstü çabaların sonuç vermeyişini, diğer taraftan, hiçbir çaba göstermeden birbirini çok seven kalpleri düşündü.
    Titanic filmini hatırladı… Soylu ve zengin adam, kıza her şeyi alabilecek kadar güçlü. Ama kızın kalbine giremiyor. ‘Niye bana kalbini açmıyorsun Rose?’ diye çaresizce yalvarıyor. Çok değerli elmas bile, bir kalbi kazanmaya yetmiyor…

titanic-elmas

Titanic filmindeki elmas.

3.Bölüm: Sevgi ve aşk nedir?

3.Bölüm'e Geç

 
Facebook Twitter Whatsapp