4.Bölüm: Kadını ve erkeği çekici yapan detaylar nelerdir?
Kafeci, son yıllarda kadınları etkilemek için kas çalışması yapan erkekleri anlayamadığını söyledi:
“İnsanların mağarada yaşadığı ve avcılıkla hayatını devam ettirdiği zamanlarda, avını vurup getiren kaslı ve güçlü erkek, kadınların ilgisini daha çok çekermiş. Ama şimdi mağara zamanında mı yaşıyoruz? Avcılık yaparak mı hayat devam ediyor? Aklı başında ve iyi bir işi olan erkek, daha çok ilgi çekmeli. Zaten o yüzden, evlenmek isteyen kadınlar işe ve maşa bakıyor.”
Müzik Öğretmeni, Kafeci’nin söylediklerini kısmen doğrular gibi konuştu. Evlenmek için zengin işadamı arayan güzel bir kadının, JP Morgan CEO’suna gönderdiği e-mailden bahsetti.* İlginç bir yazıydı. Sonra konuyu içgüdülere bağladı:
“Sağlıklı bir kadın veya erkek, gördüğü birine karşı cinsel duygular hissedip etkilenebilir. Ama sadece içgüdüleriyle hareket etmek, ne kadar insana özgü bir davranış olabilir? Serseri tiplerin peşinden giden bir kadının, iyi bir anne ve eş olacağını sanmıyorum. İçgüdüleriyle hareket eden ve duygularını kontrol edemeyen bir kadına güvenebilir miyiz? Aynı şekilde, işi gücü cinsellik olan ve sürekli farklı kadınlar peşinde koşan bir erkeğin, ailesine sahip çıkması ve iyi bir baba olması da zor. Böyle bir erkeğe güvenmek de zor. Elbette cinsel yaşam da önemli. Ama sadece cinsel içgüdülerle hareket edenler yanılabilir.”
Müzik Öğretmeni, sosyal medyada, insanlar arasında yaygın olan bir söylentiden bahsetti:
“Kadınların serseri tipli erkeklerden hoşlandığı yanılgısı bence şöyle oluşuyor: Serseri tipli erkeklere, genelde kendileri gibi serseri tipli kadınlar kolayca ilgi gösteriyor. Bu kişiler; kısa süreli ilişkileri kolayca ve çokça yaşayan, çok konuşan, yaşadıklarını her yerde yazan ve anlatan tipler olduğu için, bu konularda genelde onların yazdıkları ve konuştukları göze çarpıyor. Böylece toplumda onların anlattığı gibi genel bir kanı oluşuyor. Halbuki kadınların büyük bir kısmı, cinsel duygularıyla değil, aklıyla, mantığıyla hareket ediyor ve karşısındaki kişide ahlak, güven arıyor. İki ay sonra başkasına gidecek bir erkeğe, aklı başında hiçbir kadın kendisini teslim etmez.”
Kafeci:
“Kadınların nasıl tercih yaptığını anlamak kolay olmuyor. Titanic filmindeki Rose, soylu ve zengin adamı değil, serseri tipli bir delikanlıyı tercih etmişti. Paralar ve elmas da işe yaramadı. Rose, bu kadar güçlü bir aşk yaşamışken, nasıl oluyor da daha sonra başka bir adamla evlenebiliyor, çocukları ve torunları oluyor? Bunu da düşünmek lazım… Deli gibi aşık olduğunu düşünenler, daha sonra başkasından çocuk ve torun sahibi oluyor… Jack’in dediği gibi oldu: ‘Eninde sonunda sendeki o yangın sönecek.’ Jack’e üzülsem mi, üzülmesem mi karar veremedim. Bir kadın uğruna hayatı gitti…”
Müzik Öğretmeni:
“Titanic filminden çıkarılacak ilginç bir ders daha var. Nöbetçiler, geminin yolunu izlemeleri gerekirken, gizlice yasak aşk yaşayan Rose ve Jack'i izliyorlar. Önlerine çıkan buzdağını geç fark ediyorlar. Gemiyi batıran buzdağı, sadece 30 saniye erken fark edilseymiş, bu facia yaşanmayacakmış. Bana kızacaksınız, belki biraz ağır yorum olacak ama bu facianın nedeni de sorunlu bir kadın… Büyük facialar genelde böyle anlık ihmallerle meydana gelir… Bir kadın ve 30 saniye… Nice dev adamlar, makamlar, kurumlar, şirketler batmıştır, sorunlu bir kadına gösterilen anlık zafiyet yüzünden…”*
Titanic filmindeki geminin batışı
Titanic filminde, gemide yaşanan yasak ask ve onları izleyen nöbetçilerin anlık ihmali ile geminin buzdağına çarpıp batması.
Titanic filmi hakkında bir süre daha konuştular. Kafeci, sadece cinsel çekiciliğin değil, huy ve ahlak güzelliğinin de etkileyici olduğunu, insanın huyu güzelse dışına yansıyacağını anlattı. Sonra karakter analizi konusuna değindi:
“Gördüğümüz birisi bizim ilgimizi çekiyor, kendimize yakın hissediyorsak, etkileniyorsak; onun ahlakı ve karakteri, yüzüne, vücut yapısına yansıdığı için bize öyle hissettirmiştir. Eski kitaplarda; göz, burun, alın, çene, dudak, saç, kafa yapısı, bel, göğüs, ayak gibi uzuvların yapısına göre, insanın huy ve davranışlarını tahmin edenler var. İnsanın konuşması, ses tonu bile ipucu verir. Yüzdeki o hatlar tesadüfen oluşmuyor. Kusursuz hatlara sahip bir insanın, sonradan bir canavar olduğunu anlamışsanız, karşınızdaki insanı tanıma kabiliyetiniz henüz tam gelişmemiş olabilir. Aslında bu konuda uzman olmaya gerek yok, karşımızdaki insanın nasıl biri olduğunu hissederiz. Belki genlerden, göremediğimiz ışın dalgalarından kaynaklanıyor olabilir. Hani elektrik alamadım diyorlar ya…”
Kafeci, elinde tuttuğu cam kupayı hafifçe yukarı doğru kaldırıp çayın güzel rengine baktı. Çay güzel demlenmişse, bu rengi güneş doğarken ve batarken oluşan manzaraya benzetirdi. Baktığında ferahlık duyardı. Cam kupayı masaya koydu. Köşedeki masada oturan lise öğrencilerine bakarak bir süre düşündü. Sonra anlatmaya başladı:
“Az önce kahvelerini verdim. Erkek olan, üniversite sınavı için girdiği deneme puanlarından bahsediyor. Tercih edebileceği meslekleri karşılaştırıyor. Özelde veya devlette iş bulma şansını, maaş imkanını düşünüyor. Şimdiden geleceğini planlıyor. Çocuğu takdir ettim. Karşısındaki kız ona ilgi göstermeye çalışıyor ama bizimki görmüyor, gözü kapalı. Çünkü kendine bir hedef çizmiş, ileriyi düşünüyor. Buraya ara sıra gelirler. İradesi sağlam bir çocuk olmalı… Kızın bir üniversite kazanacağını sanmıyorum. Kazansa da erkek öğrencinin kazanabileceği bölüm ve şehir olmayacağı kesin. Erkek, tüm bunları gördüğü için, gelecek vaat etmeyen bu ilişkiye, gözünü ve gönlünü kapatmış.”
Kafeci, çok ileri yılları görmüş olmanın verdiği bir ağırlıkla, biraz da acı çeker gibi konuşmasına devam etti:
“Diğer masadaki erkek için üzülüyorum. Karşısındaki kız, gelecek yıl başka bir şehirde üniversite okuyor olacak. Onu elinde tutamayacağı kesin. Üniversitede, farklı şehirlerden gelmiş yeni kişiler, kızın ilgisini çekmeye başlayacak ve uzakta bıraktığı o erkek, zamanla aklından çıkacak... Kız derslerine yoğunlaşacak, okuduğu bölümle ilgili alanlara yoğunlaşacak, kendini hayata hazırlayacak, geliştirecek… Yeni hayatında o çok az yer kaplayacak ve zamanla unutacak.
Ama şu anda onlara sorsak, her aşık insan gibi zorlukları yeneceklerini, biri birini bekleyeceklerini ve evleneceklerini söylerler… Çok düşük olasılıkları gerçekleştiren, istisna kişilerden olduklarını zannederler. Erkek çocukta bir üniversite okuma veya iş yapma yeteneği göremiyorum. Sadece eğlence peşinde. İşin yoksa, para kazanacak bir mesleğin yoksa, aile sorumluluğunu yerine getirecek bir baba potansiyeli sende yoksa, bir kız seninle neden daha fazla uğraşsın? Belki de sadece eğlenme, hoş vakit geçirme amaçlı onu kullanıyor, sonra bırakıp atacak ve gidecek... İşte o nedenle acıyorum. İlerde boş yere çırpınacak, peşinde koşacak, üzülecek, acı çekecek ama sonuç değişmeyecek. İyi bir eğitim alamadan veya meslek sahibi olamadan yılları boşa geçmiş olacak… ”
Kafeci bunları anlatırken, geleceği görmüş bir kahin edasıyla konuşuyor, o da dikkatlice dinliyordu. Bu konulardaki düşüncesini yeri geldiğinde söylerdi ama dinleyip bilgi toplamayı daha çok tercih ediyordu. Üniversite eğitimi ve sonrasında göreve başlamak için girdiği sınavlarla uğraşmaktan, kadın-erkek ilişkileri konusuna yeterince zaman ayıramamıştı. Sürekli duyduğu romantik bir filmi bile daha dün yeni izleyebilmişti. Sevgi, aşk, kadın-erkek ilişkileri konusunda daha çok bilgi edinmesi gerektiğine karar vermişti. Çünkü bu konuda Kimyacı’nın söylediği söz hiç aklından çıkmıyordu:
“Laboratuvarda kimyasal bir madde ile çalışırken hata yaptığınızda patlayabilir, yanabilir, vücudunuz zarar görebilir. Bir asker savaşta hata yaptığında yaralanabilir. Ama kadın konusunda hata yaptığınızda, vücudunuz değil, hayatınız gider…”
Bu konuların bir kitabı yoktu. Çocukluktan itibaren okullarda ders olarak da okutulmuyordu. Birçok insan bilinçsizce peşinden koştuğu bir erkek veya kadın yüzünden büyük sorunlar yaşıyor, depresyona giriyor, travma yaşıyor ve sonra psikolojisi bozulmuş bir insan olarak toplumda var olmaya devam ediyordu. Bazıları bu konularda yaptığı hatalar nedeniyle hayatından oluyordu.
Kitapçı Kadın, elinde tuttuğu kitabın sayfasına baktı, ayracı düzeltti ve kitabı masaya koydu. Sıradan bir kitapçı değildi. Sonra, erkekleri çekici yapan detaylar hakkında konuşmaya başladı:
“Bir kadın; erkekte güven, cesaret, irade, kararlılık arar. Bunlar varsa hisseder. Pürüzsüz bir yüz, iyi bir kıyafet kadını etkileyici yapabilir ama erkeği değil!.. Kadınların ilk anda dikkatini çeken kişiler; babasının karakterini taşıyan kişiler veya erkek kardeşlerine benzeyen kişiler oluyor. Bir erkeğin huyu, karakteri, vücuduna yansımıştır, onun aurası sizi etkiler. Bazen tek bir anlamlı bakış bile yeterlidir… Güven vermeyen bir erkeği kadın hisseder.”
Kitapçı Kadın’ın konuşma şekli, iyi bir eğitim aldığını, bilgili ve kültürlü olduğu belli ediyordu. Tane tane konuşmaya devam etti:
“Erkekler, kadınlarda yüz güzelliğine ve yüzü güzel yapan gözlere bakar. Ama baktıkları iki önemli şey daha var; göğüsler ve kalça. Erkekler göğüs ve kalçadan etkilenir ama neden etkilendiklerini bilmez. Sebebi; doğacak çocukla ilgili önemli ipuçları veriyor da ondan. Kalça kemiklerinin genişliği, çocuk doğurabilme yeteneğini gösterir. Her tarafı geniş olan vücuttan bahsetmiyorum, orantılı ve güzel bir vücuttan bahsediyorum. Göğüslere gelince; doğan çocuğu besleyebilme gücünü gösterdiği için etkilenir. Elbette göğüs büyüklüğü ile süt arasında bir ilgi yok ama göğsün çok küçük olması, östrojen hormonu hakkında ipucu veriyor ve bu hormon yeterli değilse, başka yetersizlikler de görülebiliyor. Kadını kadın yapan östrojendir…”
Kitapçı Kadın, aşırı zayıf olan kadınlar hakkında birkaç şey söyledi:
“Aşırı zayıf olan kadınlarda psikolojik bozukluk ihtimalini de düşünmek lazım. Çünkü bazıları kilo almayı takıntı haline getirdiği için veya başka nedenlerle yemek yemiyor… Halk arasında “sıska” deniyor ama sanırım bunlar için kullanılan başka yabancı kelimeler de var.* Vücutta yağ hiç olmayınca, östrojen de üretilmiyor. Östrojen az olunca, kadınsı özellikler kayboluyor, erkek gibi oluyorlar.”
Masadaki Hemşire, Kitapçı Kadın konuşurken biraz utanır gibi oldu ama sonuna kadar dikkatlice dinledi. Konuşması bittikten sonra, önce Kitapçı Kadın’ı, sonra kendini gizlice süzdü. Kitapçı Kadın’ın bu kadar rahat konuşması, onu biraz huzursuz etmişti. Biraz kısık sesle şöyle dedi:
“Bu konularda konuşurken, etrafımızdaki insanların incinebileceğini de düşünmek gerekiyor. Sonuçta bu da bir sağlık sorunu.”
Hemşire bunu söylerken, masadakiler hala östrojenle ilgili sözleri düşünüyordu. Hemşire, östrojen konusuna değindi:
“Eskisi gibi değil artık. Östrojen ve diğer hormonların testleri var ve eksiklik olduğunda ilaçla dengelenebiliyor. Amaç bir çocuğun doğması ve beslenmesi ise, düzenli kontrollerle bu sağlanıyor. Bir erkek, sadece göğüs ve kalçaya bakmamalı.”
Hemşire bunları açıklarken sakin ve bilgi verir gibi bir tonda konuşsa da masadaki erkekler biraz alınır gibi bakıştılar. Sonra Hemşire yaş konusundan bahsetti:
“Karşımızdaki insanın yaşı da çekici olup olmamasında etkili. Belli bir yaştan sonra erkekler ve kadınlar çekiciliğini kaybediyor. Erkekler geç olgunlaşıyor. Üniversite bitirmiş 24 yaşındaki erkekler, kendini bile idare edemiyor, aileyi nasıl idare edecek? 25-33 yaş arası bence ideal. 35 yaşından sonra erkeğin çekiciliği azalıyor. Elbette istisnalar olabilir. 40 yaşında evlenen yakışıklı ve çekici erkeler de olabiliyor ama oldukça az. Kadınlara gelince; kadınların 27 yaşından sonra çekiciliği çok hızlı düşüyor. 2-3 yıl önemsiz gibi geliyor ama çok etkiliyor… Bence kadınlar 30 yaş sınırını çok aşmamalı. Çünkü bu yaştan sonra evlilik ve gebe kalma için de belli bir süre geçiyor ve bazıları tek çocukta kalıyor. İkinci çocuk düşündüklerinde, kadının yaşı 35’i çoktan geçmiş oluyor ve ileri yaş gebeliği biraz riskli… 35-40 yaşlarında, belki daha ileri yaşta bile doğum yapanlar var ancak düşük ve anomali riski artıyor. O nedenle, kadınlar 35’e kalmamalı.”
Kafeci, bir kadını veya erkeği elde etmek için çeşitli taktik uygulayanlardan söz etti:
“Bu konuda çeşitli stratejilerden bahsediyorlar. Karşınızdaki kişinin bir ilgisi, sevgisi yoksa ve bunu anlamışsanız, yapay olarak oluşturacağınız bir dostluk ne kadar kalıcı ve sağlam olabilir ki? Elbette yeni birisi ile tanışırken iletişim becerilerimiz, beden dilimiz, duruşumuz, konuşmamız, kılık kıyafet seçimimiz önemli. Bunlar, daha ilk günlerden bir sorun yaşayıp her şeyi berbat etmemek için önemli olabilir. Ama tek başına bu yöntemleri kullanarak bir yakınlık kurmamız zor. Bir de hileli, büyülü, psikolojik oyunlarla karşıdaki kişiyi kendine bağlamaya çalışanlar oluyor. Bu kişiler sorunludur. Karşısındaki kişi etkileniyorsa o da sorunlu olabilir.”
Müzik Öğretmeni konu taktiklerden açılınca, aklına gelenleri biraz gülümseyerek saymaya başladı:
“İlgili davranacaksın ama aşırı ilgi gösterip bunaltmayacaksın. Biraz gizemli olmak önemli. Bazıları sizi çözdüğünde uzaklaşabiliyor. Gülümseyeceksin, duygunu belli edeceksin. Her şeyi eleştirmeyeceksin. İltifat etmeyi bileceksin. Farklı düşündüğünüz konularda tartışmak yerine, onun ilgi alanları hakkında konuşmak daha iyi bir dostluk sağlayabilir.”
Kafedeki konuşmalar sırasında, her duyduğu yeni bilgi onu daha fazla düşünmeye zorluyordu. Yeni öğrendiklerini onunla özdeşleştiriyor, onu yeniden düşünüyordu. Yaşını, vücut yapısını, ilgisini, çocuk olayını uzun uzun düşündü. Sosyal medyadaki paylaşımlarına ve yeni profil resimlerine baktı. Tarihi bir mekanda çekilmiş resmini görünce, her aşık insan gibi aklına kıskançlık dolu sorular geldi. Acaba kiminle gitti? Yalnız mıydı? Neden başka yere değil de oraya gitti? Buna benzer sorular kafasında döndü durdu. Kendi de biliyordu ki bu sorular gereksiz evhamlardı. Bunları düşünmeyi durduramıyor, kıskançlık onu daha da bağlıyordu…